Evet, dün Eric Clapton ve Pattie Boyd’un hikayesine ufak bir giriş yapmıştık. Şimdi masalımızın kahramanlarını kısaca bir tanıtayım istiyorum. Yazılarımı sıkılmayın ve okuyun diye kısa yazıyorum, detaylı bilgi vermesini ben de bilirim ama okumazsınız sonra… :)
Neyse, Eric abimizin hikayesiyle başlayalım. Efsane, hayata gözlerini açtığında avrpada 2. Dünya Savaşı devam etmekteydi. Ancak dünya gözüyle sadece 8 gün görebildi savaşı. Eric Clapton 30 Mart 1945’te İngiltere, Ripley’de hayata gözlerini açtı. Savaşın ortasına doğmuştu, annesi ingiliz, babası ise Kanadalı bir subaydı. Yasak ilişki sonucu dünyaya gelen Eric’in babası savaş bitince ülkesine döndü. Annesi olan Patricia Molly Clapton’ı 9 yaşına kadar ablası bilen küçük Eric gerçeği 9 yaşında keşfetmiştir. Bir gün ablası sandığı Molly’ye “artık sana anne diyebilir miyim?” der, fakat alacağı cevap onun hayatını kökten sarsacaktır. Eric annesinden oynadıkları role devam etmelerini ister. Biz böyle durumlarda rakıya biraya sararız, gerçi daha çocukmuş ama olsun; Eric hemen bir gitar edinir ve kendini gitara verir. 9 yaşında başlayan gitar serüveni hala sürüp gitmektedir. İlerleyen yıllarda ona, “mr. Slowhand” olarak hitap edilecektir. Tabi ki bu bir ironi, keza Eric gitarı öttürmektedir . Şarkılarına baktığımızda ise çoğu hayat hikayesiyle ilgilidir. Yani serdar ortaç gibi “felsefi” cümleler aramaz, yaşadıklarını efsane melodileriyle anlatır. 9 yaşındaki bu koca çocuk ileride parlak bir rock yıldızı ve efsanevi bir aşkın baş mimarı olacaktır.
Köyümüzün güzel kızı Pattie Boyd’a gelecek olursak, Pattie aslında Eric’ten tam 1 yaş büyüktür. 19 Mart 1944 yılında gözlerini dünyaya açan bu güzeller güzeli kız ailesiyle beraber kozmopolit bir dünyada yaşıyorlardı. Şöyle ki; Pattie ve ailesi Kenya dahil olmak üzere İngiltere, İskoçya ve Amerika gibi çeşitli ülkelerde yaşama şansı buldular. Hanım kızımızın da ailesi sonradan parçalanmıştır. Annesi ve babası boşanmış, annesi boş duramayıp hemen Tanzanya’ya kocaya kaçmıştır. Bu güzel yüzlü kız çocuğu ileride birini fena halde dize getirecekti. Hayatının bu evresinde karşılaştığı zorluklar ona, ilerideki fırtınalı hayatının sinyallerini vermekteydi.
Evet sabırlı okuyucu arkadaşlarım, hikayemiz ilerledikçe bu iki kahramanın kesişen yollarına hep beraber eşlik edeceğiz. Hadi yazıma güzel bir şakıyla son vereyim.
My father’s eyes…. Eric Clapton, 1985’te hayatını kaybeden ve hiç karşılaşmadığı babası için yazmıştı bu şarkıyı. Hatta; babasının gözlerine hiç bakamadığından dolayı, oğlunun gözüne nasıl bakacağını bilemediğinden bahsetmiştir. Sözlerinden anlayacaksınız zaten. Sırf bu şarkı ile alakalı geniş bir yazım olacak. Ama şimdilik senaryoya bağlı kalalım. :)
Şarkının sözleri;
Güneşin arkasında denize açılıyorum
Prensimin gelmesini bekliyorum
İyileştiren yağmura dua ediyorum
Ruhumu yenilemesi için
--------
Kaçan işe yaramaz adam
Buraya nasıl geldim?
Ne yaptım?
Umutlarım ne zaman kalkacak?
Onu nasıl tanıyacağım?
Babamın gözlerine baktığımda
Işık parlamaya başlar sonra
O eski ninnileri duyuyorum
--------
Tohumun (bebek) büyüdüğünü izlerken
Kalbimin fazla atışını hissettim
Söyleyecek kelimeleri nerden bulurum?
Ona nasıl öğretirim?
Ne oynarız?
Parça parça anladım
O zaman onlara ihtiyaç duydum
Babamın gözlerine
------
Dişli kenar görünür
Gözyaşlarının uzak bulutlarında
Yıkıp geçilen bir köprü gibiyim
Kurumlarım topraktan
-----
Ruhum ölüme giderken
Onu nasıl kaybederim?
Denediğim şey neydi
Parça parça anladım
Benimle olduğunu
-----
Babamın gözlerine baktığımda
Babamın gözlerine baktığımda