18 Temmuz 2013 Perşembe

Dur iki dakika bi soluklan, sonra gidersin...

Bak dostum, arkadaşım, yoldaşım, sevgilim, düşmanım veya her kim isen; hayatta sürekli koşuyor olman gerekmez. Koşmaktan kastım; mutlu olmak, sürekli iş güç ile dolu biri olmak, arkadaş ortamlarında başrol oynamak, sevmek, vs. Kısacası hayatı “dolu dolu” yaşamak... şimdi şu yarış havasından iki dakikalığına çıkıverip aklı selim olarak bir düşünelim.

                Kendinizi bir tren olarak hayal edin… Kömürü yedikçe harlanan ateşiyle kavrulan, daha da hızlı gitmek isteyen bir tren…  Rayları kırarcasına haşin davranan bir tren… Çevresinde olup bitenlerin farkına bile varmadan, sabit yolunda ilerleyen kara bir tren... Düşünün ki bu trenin bir son durağı var. Ama son durağa gelmeden önce birçok istasyonda durması, yolcu alması ve sonra devam etmesi gerekir. Ve bu hep böyle işlemelidir.

                Şimdi, biraz sakinleşelim yoldaşım. Bırakalım da o yolcular binsinler, gidecekleri yerlere götürelim. O yolcuların kim olduklarını bilmek istiyorsun değil mi? O yolcular farkındalıkların canım kardeşim. Kimse rüzgâra karşı koşarken çevresinde olup bitenleri duyamaz, eğer bir şeyleri duyabilmek istiyorsan duracak ve rüzgârdan kulağını çevireceksin. Biraz durul bakalım, nereden geldin, nereye gidiyorsun. Kendi muhasebeni yap. Hatalarını, doğrularını, insanlara bunları nasıl yansıtabildiğini düşün. O beyin hala gövdenin üzerinde bir kafes güvencesindeyken bunu yap! Şunu da düşün; sen burada kendi iç dünyanda kendinle çatışırken, acaba gerçek dünyada kimler kimlerle ne için çatışıyor. Buna her şey dahil olabilir. Dinsel, politik, maddi, manevi, vs. O ray bizi zaten gideceğimiz yere götürecektir, önemli olan giderken yanımızda ne götürdüğümüz dür. Bunlar ve üzerine ekleyebileceğin düzinelerce şeyden birkaç tanesini bile fark edebiliyorsan bir şeyleri başarmışsın dır demektir. 

                Emin olun biraz daha fazla farkındalık, daha az alınıp-satılabilme olasılığı demektir. İnsanların sizi kullanmasına asla izin vermeyin. Ben buna defalarca karşı çıktım fakat bir kaç kere bunu yapamadım. Neyse ki bunlar pişmanlık duyacağım şeyler değildi. Eğer sabredip okuyabildiysen sevgili okurum, umarım bir şeyler anlatabilmişimdir.
                  

                Bu sefer sizinle paylaşacağım şarkı; “Ben E. King – Stand By Me”. Bahsedebileceğim bir hikayesi yok ama sözleri, insana yaşattığı farklı duygular, örneğin; mutluluğu ve hüznü bir arada yaşatabilmesi mükemmel. Ve bu şarkının damgasını vurduğu , 1986 Stephen King imzalı “ceset” filmini size ayrıca tavsiye edebilirim. Şarkının sevdiğim iki versiyonu var. Biri orijinal King versiyonu, diğeri ise John Lennon versiyonu. Hatta “Playing For Change” versiyonu da tatlıdır ama o kadar karıştırmayayım dedim. Gerçi karıştırmış oldum değil mi? Tamam o zaman üçünü de peş peşe yapıştırıyorum. Zevk almaya bakın…



                                                Benjamin Earl King -  Stand By Me ( orjinali )                              



Jonn Lennon - Stand By Me



Playing For Change - Stand By Me ( "Doğa İçin Çal" bu adamlardan esinlenerek yapılmıştır. )


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder